Halil Tekeş, yarattığı karakterleri sokaklardan, cami avlularından, bakkal tezgâhlarından, kahvehanelerden, plazalardan seçiyor. Yan komşumuzun, iş arkadaşımızın, her gün yanımızdan geçip gidenlerin öyküsünü anlatıyor bize. Endişe ise, daima başrolde…
KOZADAKİ UĞULTU
Kozadaki Uğultu annesinden daima şiddet gören, sevgisini göstermeyi beceremeyen babasının dayanağını bir türlü hissedemeyen, cami imamını ve mahallenin genel tuvaletçisini en yakın dostları belleyen, komşu kızına uzaktan uzağa âşık olan ve talihinin değişmeyeceğine inandığı bir anda kendisinin bile aklına gelmeyecek bir işe girişip kozasından kurtulmaya çalışan bir adamın, Kalender’in hüzünlü olduğu kadar gülünç öyküsü…
Tanıtım bülteninde, romandan bir kısma de yer verilmiş:
“Umut etmekten ya da hoş olana dair hayal kurmaktan daima çok uzak oldum. Çocukluğum o denli sancılarla geçti ki, nasıl büyüdüğüm sorulsa, kum taban üzerinde bilinçsiz bir yükselme diye tanım edebilirim. Yani ufak ya da büyük hiç fark etmez, her türlü sarsıntı yerle bir olmam için kafidir. Sanırım her şey, annemin, ben şimdi yedi yaşındayken daha sonra da şaşmaz bir zemberekli saat üzere tertipli aralıklarla geçireceği hudut krizlerinden birincisini deneyim ettiğimde başladı. Öfkeyle çarpılmış hızıyla, yüzüme nefes nefese tokatlar indirdiği günden beri çok korktum hayattan. Çünkü hayat denen şey annem kadar öfkeliyse, içinden sağ çıkmam olanaksız diye düşündüm daima. Bu dehşet, günler geçtikçe oyunlarıma, ödevlerime, arkadaşlıklarıma, hatta yaşayamadığım aşklarıma bile bulaştı. Doğum lekesi üzereydi bendeki dehşet, yüzüme bakan herkes birinci bakışta onu fark ediyordu.”
Kozadaki Uğultu
Halil Tekeş
İthaki Yay.
S.: 264
Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R
*
Damla Karakuş
[email protected]
Instagram: biyografivekitap